29 Nisan 2016

Batı Karadeniz Yollarında(22-24 Nisan 2016)

Yola çıkma fikri hep vardı bende fakat yakın zamanda Karadeniz'e doğru yol almayı hiç düşünmüyordum. Seyahat ten bir kaç gün önce Bir arkadaşımdan gelen telefonla başladı.
-Birkaç gün iznim var ne dersin bir tarafa gidelim mi?
-Olur, harika fikir, gerçi bir kaç işim var. Neyse yoluna sokarım herhalde nereye gidelim.
-İç Anadolu olur, Mersin tarafı olur, Karadeniz olur
-Karadeniz uygundur.
Böylelikle Karadeniz yollarına karar kıldık. Gezi 3 gün olarak planlanıyor. Zaman yeterse Sinop'a kadar yol alırız diyoruz. Yola düştükten sonra gördük ki kendi planımız değil yolların planı işlemiş.
Ben Kocaeli tarafından, arkadaşım Ankara dan yola çıkacak. Bolu Yeniçağa otoban çıkışında buluşmayı kararlaştırıyoruz.
ROTA


(Siyah renk ile çizilmiş kısım Ankara dan gelen Hakanın rotası)
Cuma günü sabahın ilk aydınlığı ile düşüyorum yola, hep olduğu gibi gene heyecanlıyım sanki ilk kez
çıkıyorum gibi. Hava çok soğuk sıkı giyinmeme rağmen genede üşüyorum aslında yağmurluk üstünü giyip biraz rüzgarı
kesebilirim ama ona da üşeniyorum.Kendi kendime 'gene ders almayacaksın değil mi illa soğuğu yiyeceğin diyorum.
Benzin molası, çay çorba molası derken Bolu tüneline kadar geliyorum.



Bolu tünelinden sonra scooterimin gidebildiği kadar hızlı gidiyorum Yeniçağa ya kadar durmuyorum.

Ankara dan çıkan arkadaşım hala yolda, bir benzin istasyonunda beklemeye koyuluyorum.
Bir saate yakın bekledikten sonra Hakanda geliyor. Bir kenarda kahvaltı yapıyoruz, ne kadar üşüdüğümüzden söz edip gülüyoruz.
Saat 11 den sonra Zonguldak Çaycuma'ya doğru yola koyuluyoruz.



Saatler öğleye vardı, hava iyiden iye ısınmış, yollar harika durmadan sürüyoruz, görmemiz gereken bir yerler varsa bile
umursamıyoruz.


Bartın'a yaklaşıncaya dek pek durmuyoruz. Bartın'ın batısında Tios antik kenti varmış oraya gidelim diyorum.
Tios'a doğru yol alıyoruz.Yol üzerinde Filyos çayı ile ile karşılaşıyoruz. Bu mevsim de coşkun akıyor.
Ağaçlar gibi nehirlerde bu mevsimde canlanıyor. 



Antik kenti bulmak için epey dolanıyoruz,bulduğumuz da ise sonuç hayal kırıklığı restore edilmemiş küçük bir kazı alanından başka bir şey yok.
Hakan söyleniyor; -Senin getireceğin antik kentten ancak bu kadar olur. Bende; Antik kenti boş ver manzara güzel diye teselli cümleleri sıralıyorum.



Tekrar yola koyuluyoruz, Bartın şehir merkezine vardığımızda kalabalık trafik ve eğrelti bir caddeden başka bir şey göremiyoruz.
Yorgunluk ve açlık iyiden iye kendini hissettiriyor. İyi yemek yiyebileceğimiz bir yerler soruyoruz, tatmin edici cevaplar alamıyoruz.
Şehir merkezinde fazla oyalanmadan Amasra'ya doğru yola koyuluyoruz. Bu arada yorgunluktan olsa gerek Güzelcehisara gitmeyi unutuyoruz.
Amasra Tabelasını gördüğümüzde arkasındaki yerleşim sülieti dikkatimi çekiyor.


Amasra'ya vardığımızda önce karnımızı doyuruyoruz. Sonra Amasra da biraz caddeleri turluyoruz. Karadeniz ve gerisindeki
dağların izin verdiği dar kıyı kuşağına kurulmuş şehir, tarihi dokusu ile de öne çıkıyor.





Fazla vaktimiz yok, daha buraların içilecek çayı, görülecek yerleri varken ayrılıyoruz. Güneş deniz üzerinden şehri terk ederken biz yoldaydık. Geceyi Amasra'ya 8 km uzakta Çakraz köyünde geçirmeyi kararlaştırıyoruz. Köyde deniz kenarında kamp
için uygun bir yer bulup çadırları kuruyoruz. Hava soğuk, ocağı çadırın içinde yakıp çay demliyoruz.


Aşırı yorulmuşuz. 13-14 saattir yoldaydık. Fazla oyalanmadan çadırlara geçiyoruz. Uykuya dalmadan önce son hatırladığım kıyıya vuran dalga sesleriydi.
Sabah erkenden uyanıyorum öylesine bir kaç fotoğraf çekiyorum. Yeterince dinlendiğimden kendimi iyi hissediyorum.



Fazla acele etmiyoruz, kahvaltı yapıyoruz, malzemeyi topluyoruz. Yola çıktığımızda saat 11' geliyordu. Çakraz dan ayrılıp Kurucaşile'ye doğru yol aldığımızda tabiat bütün görsel nimetiyle önümüze seriliverdi.

Yolun bundan sonrası müthişti. Bizi mest eden görsel şölen karşısında ilerlemek mümkün olmadı. Sürekli durup izledik ve fotoğraf çektik.







Etrafı ağaçlarla örülü bir yoldan geçip Cide'ye yaklaşınca Gideros Koyu tabelasını görüyoruz. Hemen tabelanın gösterdiği yöne yol alıyoruz.Bu koyun huzurlu havasını soluyoruz, çay içip muhabbete dalıyoruz yüzmek üzerine, saat geçiyor, gecikiyoruz doğrusu umurumuzda da değil.





Cide' ye vardığımızda öğleden sonraydı. Hakan Yola çıkmadan bir gün önce motosikletine lastik almış fakat değiştirmeye fırsat bulamadan yola çıkmıştı. Yolda bir yerde değiştiririm diyerek ten yanına aldığı lastikleri değiştirmeye
Cide'de fırsat buluyoruz.Bir oto lastikçi den ödünç aldığımız malzemelerle 2 saate yakın bir uğraş sonucu lastikleri değiştiriyoruz. 



Cide'den ayrıldığımızda saat 16:30'du. Pazar günü dönüş yolunda olamamız gerektiğinden Cide'den sonra kıyı yolunu terk edip Şenpazar üzerinden Kastamonu yönüne sürüyoruz.Önümüzde 140 km'lik bir rota var. Manzara izlemekten yolda gene oyalanıyoruz.


Yolumuz üzerinde Küre Dağlarında Loç vadisine doğru iniyoruz. Burada şelale varmış onu görmek niyetindeyiz.
yolda köylülere sorduğumuzda; oraya ancak yürüyerek çıkılabileceğini ve akşam saatinin uygun olmadığını öğrenince geri döndük.
Küre dağlarına daha geniş bir zamanda kamplı bir gezinin daha iyi olacağını düşündük.


Bol virajlı yolda sürüşün keyfini çıkarıyoruz. Gene çokça duruyoruz, manzara gene bizi bizden alıyor.
Hele ki Batı Karadeniz dağlarının bu içe dönük yamaçlarındaki kayın,köknar, sarıçam,karaçam ağaçlarından oluşan ormanların seyri, söylenecek bütün sözleri yavan bırakıyor.




Kastamonu merkezine vardığında karanlık çökmüştü, hızlıca ihtiyaçlarımızı alarak yola devam ettik. Şehrin 13 km dışında bir mesire yerinde kampımız kurduk. Sabah gene acele etmeden kahvaltı yapıp toparlandık. Bu kamplı gezi, arkadaşımla yaptığım ikinci geziydi. Kamp hatıra fotoğrafı çekiyoruz.



Pazar günü saat 12 gibi kamp yerinden ayrılıyoruz. Ilgaz'a doğru ilerliyoruz. Rakım giderek yükseliyor,Ilgaz'ın çıplak zirvelerine tanık oluyoruz. hala etrafta erimemiş karlar var.




Ilgaz'a vardığımızda bizi misafir eden Hakanın arkadaşının köyünde yemek yiyoruz. Burada yolumuz ayrılıyor.
Hakan arkadaşıyla yaylanın yolunu tutuyor, zira Benden daha fazla vakti var. Benimse bundan sonra 400 kmlik bir yolum var.
Vedalaşıp Yola düşüyorum. Kurşunlu ve Gerede den geçerken rüzgar beni çok yoruyor. Bir kaç yıl önce gene bu yolu kullandığımda
önünde fotoğraf çektiğim tabelanın önünde bir fotoğraf çekiyorum. Bu Son fotoğraf oldu.


Bundan sonra Benzin almak dışında durmadım. Sakarya dan sonra şiddetli yağmura yakalandım. Haliyle yolculuğun son kısmı
yorucu geçti.Eve vardığımda Saat 21:30 du ve toplamda 1100 km yol yapmıştım. Yorgun, bitkin fakat bunlardan öte huzurlu bir şekilde
yolculuk sona erdi.

Sonuç olarak; yolun kendisi varılan yerlerden daha iyiydi , Bu yolculuk beni bütün günlük stres ve yorgunluklardan arındırıp kendime getirdi.
Albert Camus'un dediği gibi; ''YoIcuIuk bizi kendimize geri getirir.''

3 yorum:

Motosiklet Kaskı dedi ki...

Antik kenti yok sayarsak gerçekten çok güzel bir yolculuk ve deneyim olmuş. İnsanı özendiren bir yolculuk :) Nice güzel ve kazasız yolculuklar diliyorum.

Motocicletas dedi ki...

güzel resimler, ben blogunuza sevdi!

Unknown dedi ki...


Motosiklet
çok güzel bisikletler ilginç ve güzel de

İNÖNÜ YAYLASI GEZİSİ (13.04.2024)

13 Nisan Cumartesi günü scooter ile İnönü yaylasına çıkmak  için önceden plan yapmıştım. Ömer de bana eşlik edecekti ama son anda işi çıktığ...