13 Ekim 2019

GÖLLER BÖLGESİ GEZİSİ


Bir yıl aradan sonra yol günceme geri döndüm. Geçen bir yıl içerisinde günübirlik bir çok gezi yaptım fakat hiç birini yazmadım. Belki de uzun yolculuk gibi büyülü gelmiyordur. Bu yıl ancak bir haftasını kendime ayırabildiğim zamanı temmuz ayında kullanarak yola çıktım. Çıkmadan önce harita üzerinde kabataslak bir rota belirledim. Türkiye'nin göl yoğunluğunun fazla olduğu göller bölgesini gezi rotası olarak belirledim. Aslında görmek istediğim gölleri fotoğraflardan gördüm, hakkında bir çok bilgi edindim. Görmekten öte göllerin bulunduğu coğrafyayı bir bütün olarak teneffüs etmek istiyorum.
Gezi Rotası

Yolculuğa erken saatte çıkma adetimi bozmuyorum. Her zaman yaptığım gibi gün aydınlanmadan sabahın 5'inde yola çıkıyorum. Yolculuk ve kamp için gerekli malzemeyi önceden motosiklete yüklediğim için sabah oyalanmıyorum. Bu gezide kardeşimde bana eşlik ediyor. Gebze çıkışında petrolde buluşuyoruz. Yakıtları tamamlayıp gerekli kontroller yapıldıktan sonra kendimizi sabahın serinliğinde yollara vuruyoruz.

Sabahın erken saatinde yola düşmek, caddelerin,yolların pek tanık olmadığımız sessiz ve sakin hali ile huzur veriyor. Hafif ve serin sabah rüzgarı bedenime çarptıkça yaşadığımı hissediyorum. İzmit'i geride bırakıp Adapazarı'na yaklaşırken güneşi selamlıyorum. Gün doğumunun yol üzerinde oluşturduğu canlı ve kızıl renkler yavaş yavaş kaybolurken biz Bilecik sınırlarından geçiyorduk. Bir kaç saatlik yolculuktan sonra yol üzerinde gözümüze kestirdiğimiz yerde kahvaltı yapıp epeyce dinleniyoruz.

Eskişehir'den Seyitgazi ye doğru bizi İç Anadolu'nun uçsuz bucaksız sarı bozkırları karşıladı. Hasat edilmeyi bekleyen tarlaların kokusunu içimize çek çeke yol alıyoruz. Bir süre ilerledikten sonra yol kenarında ağaç gölgesinde durup dinleniyoruz.




Dinlendiğimiz zaman, günü geri kalanının da izleyeceğimiz rotayı gözden geçiriyor, akşam Afyon da kalmayı kararlaştırıyoruz. Seyitgazi den sonra ana yoldan ayrılıp daha kırsal ve tenha yoldan Frig vadisine doğru hareket ediyoruz. Bozkırın içinden kıvrılarak uzayan yol görünce Faruk Nafiz den bazı dizeler dökülüyor dilimden;
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, 
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar,

Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,



Frig vadisi denilen bölge Eskişehir-Kütahya ve Afyon illeri arasında kalmakta olup oldukça geniş
bir coğrafyaya yayılmış. Bölgede hüküm sürmüş Frigler, volkanik tüften oluşan ve kolay işlenen bu
arazide kayaları oyarak birçok farklı anıt ve kompleks inşa etmişlerdir. Yolumuz üzerinde bize yakın
olan bazılarını yakından görme fırsatımız oldu.








Yazılıkaya (Midas) anıtı, şüphesiz en çok dikkatimizi çeken yazıt oldu. Geometrik şekiller ile bezenmiş bu anıtta neler yazdığı sanırım tam çözülememiş.



Yazılıkaya anıtının arka tarafında yarım bırakılmış bir kaya anıtı daha var. Hangi sebeple yarım bırakıldığı bilinmezse de bu durum bize kaya anıtlarının üstten alta doğru oyulduğunu göstermektedir.



Frigler ve arkeoloji hakkında sahip olduğum bilgiler sınırlı bu nedenle gördüklerim şimdilik bana yeterli geliyor. Yüksekçe bir yere tırmanıp Yazılıkaya çevresini yüksekten izleyip yola koyuluyorum.



Akşama doğru yorulduğumu hissediyorum. Yazılıkaya dan sonra köylerin ve tarlaların arasından uzayıp giden yolu takip ediyoruz. Küçük bir iki moladan sonra fazla oyalanmadan Afyon'a doğru sürüyoruz.







Afyona akşam üstü güneş batmadan varıyoruz. Kalacağımız otele gittiğimizde otel görevlileri güvenlik nedeniyle motosikletleri resepsiyonun yanına alıyorlar. Bu bizim için iyi daha iyi oldu. İhtiyaç haricindeki eşyaları motosikletlerin üzerine bırakıp odaya çıkıyoruz. Ekipmanları çıkarıp, fazla oyalanmadan dışarı çıkıyoruz. Bir yerlerde bir şeyler atıştırıp gözümüzü afyon kalesine dikiyoruz.





Bir dizi dolambaçlı sokağı geçtikten sonra dik bir kayalığın üzerine inşa edilmiş kalenin dibine geldik. sandığımdan daha dik ve yüksek olan kale basamaklarını tırmanmaya başladık.Tırmandıkça nefesim kesildi, gözlerim karardı fakat basamaklar bitmedi. Geri dönmeyi düşündüm ama tırmandığım basamakların hatırına devam ettim. Kan ter içinde yaptığımız tırmanış sonrası zirveye ulaştık. Bütün şehir ayaklarımızın altındaydı. Güneş terk ediyordu şehri.






Güzel bir uykudan sonra sabah erken saatte tekrardan yola düştük. İlk durağımız Eber gölü. Temmuz ayı olmasına rağmen sabah saatleri hava serin ve esintili. kısa bir sürüşten sonra Eber gölüne ulaşıyoruz. Göl Suları çok azalmış, etrafında ki yüksek sazlıklar nedeniyle maalesef gölü tam göremedik.





Son yıllarda Eber gölü ve hemen yakınlarında bulunan Akşehir gölü suları son derece azalmış durumda. Genel olarak yağışların azalması ve göl sularının bilinçsiz kullanımı bu iki gölü kuruma seviyesine getirmiş durumda. benzer bir manzara ile tekrardan karşılaşmamak için Akşehir gölüne uğramaktan vazgeçip rotayı Beyşehir gölüne çeviriyorum.
Isparta sınırlarına yaklaştıkça rakım yükseliyor. Bizde yükselti ile beraber harika manzaralar eşliğinde yola devam ediyoruz.









Beyşehir'e yaklaştıkça yollar sıkıcı olmaya başladı. Düz bir şekilde ilerleyen bu yollarda manzara monoton bir hal alıyor. Zaman kavramı sanki önemini yitiriyor. Hani gidiyorsunuz ama sanki hep yerinizde sayıyorsunuz gibi hissettiriyor. Öğleden sonra Beyşehir'e ulaşıyoruz. Soluğu hemen gölün kenarında alıyoruz.



1 saat kadar dinlendikten sonra akşam kamp yapmayı planladığımız Melikler yaylasına doğru hareket ediyoruz. Yolumuz Beyşehir gölü etrafından dolandığı için harika manzaralar eşliğinde kıvrılan yollardan geçiyoruz ve bol bol göl manzarası fotoğrafı çekiyoruz. Beyşehir gölü; Van ve Tuz göllerinden sonra Türkiye'nin 3. büyük gölüdür. Bu eşsiz göl manzarasına tanık olmak bana huzur verdi.







Beyşehir gölünü geride bırakıp yönümüzü Dedegöl dağlarının zirveye yakın bir noktasında yer alan Melikler yaylasına çeviriyoruz. Birkaç köy, bir iki yanlış yön tarifi biraz tozlu yollar aştıktan sonra saat 17:00 gibi yaylaya varıyoruz. Kırsal bölgelerde yer-yön tarifi sorarken dikkatli olmakta fayda var. Genelde söylenen süre km bilgileri yanlış olabiliyor. Örneğin 5 dk gidersiniz denilen yere 1 saate varabiliyorsunuz.



Kısa bir gözlemden sonra kamp yapacağımız yeri belirleyip çadırları kuruyoruz. Güneş batmadan, birkaç km yakında olan Pınargözü mağarasına doğru hareket ediyoruz. Yol üzerinde gördüğümüz Anıt Karaçam ağacını selamlamayı da ihmal etmiyoruz.





Mağaranın ağzına ulaştığımızda içeriden çıkan su ile beraber oldukça soğuk bir esinti var. Bir kaç dakika mağaranın ağzında bekleyip soğuk esinti ile serinliyoruz. Net bir şekilde uzunluğu bilinmese de Pınargözü mağarası Türkiye'nin en uzun mağaralarından biri sayılıyor.



Tekrardan kamp bölgemize döndüğümüzde güneş batmak üzereydi. Kamp yaptığımız düzlük tamamen gölgede kalmıştı ama Dedegöl dağının zirvesi hala güneş ışığı ile parlıyordu. Bu harika görüntü eşliğinde akşam yemeğimizi hazırlayıp karnımızı doyuruyoruz.





Güneşin son ışıkları da kaybolunca bulutsuz ve berrak gökyüzünde birkaç iri ve parlak yıldız belirdi ve sayıları hızla arttı. 15-20 dakika içinde gökyüzü muazzam yıldızlar ile doldu. hayatımda ilk defa Samanyolunu bu kadar berrak şekilde gördüm. Fotoğraf makinem teknik olarak yetersiz kaldı. bir kaç deneme sonrası fotoğraf makinesi donup kaldı düzgün fotoğraf çekemedim. Ama tanık olduğum gökyüzünü hayatım boyunca unutmayacağım. Melikler yaylası Türkiye'nin en karanlık noktalarından biri olduğu için gökyüzü izlemek için en ideal yerlerden biriymiş. Her yıl Temmuz ayı sonunda bu yaylada gökyüzü izleme şenliği yapılıyor.





Güzel bir uyku sonrası sabah gün doğumu ile birlikte uyanıyoruz. Güneşin taze ve kızıl ışınları dağ üzerinde güzel bir renk tonu oluşturmuş. Bir süre manzarayı izleyip Hızla toparlanıp yola koyuluyoruz. Kahvaltı faslını ilerleyen saatlere bırakıyoruz. Sabahın serinliğinde yol almak çok güzel.







Yaklaşık 1 saatlik sürüşten sonra yol kenarında bir çeşme başında kahvaltı için mola verdik. Gezi boyunca kahvaltıyı sabah kamp yerinde değilde 1-2 saatlik sürüşten sonra yapmayı tercih ettik. Kamp yerinde sıcaklık bastırmadan sabahın erken saatinde toparlanıp ayrılmak ve sabahın serin ve sakin anlarında motosiklet sürmek kahvaltıdan daha çok hoşuma gidiyor. Hava sıcaklığı kendini hissettirmeye başladığı zaman bir gölgeye çekilip kahvaltı yapmak ve dinlenmek bana daha iyi geliyor.



Kahvaltı sonrası tekrar yoldayız. Hedefimizde Eğirdir'e ulaşmak. Beklediğimden daha güzel bir yoldan ilerleyip Eğirdir'e ulaştığımızda önce bizi Eğirdir gölünün harika manzarası karşıladı.İlçe merkezindeki trafikten kurtulup göl kenarında dinlenme yeri buluyoruz. Eşsiz göl manzarası karşında bir süre vakit geçiriyoruz.
Eğirdir Gölü-Isparta



Eğirdir den Isparta'ya doğru tekrar yola düştük. Eğirdir çıkışında sağa doğru dönen dik ve dar bir viraja geldiğimizde asfalttaki erimeyi fark ettim. Hızım oldukça düşüktü. Arka lastiğin kaydığını anladığım an panik yapmadan motoru dik konuma getirdim ama sanki rüzgara kapılmış gibi arka kuyrukta salınım oldu ve gidon kontrolünü kaybettim.
Hızım çok düşük olduğu için yere tam çarptım diyemem. Ayağa kalktım kendimi kontrol ettim bir şeyim yoktu. Kardeşimin yardımıyla motosikleti kaldırdık. Üzerindeki yük ile birlikte eğimli yolda motosikleti kaldırmakta bile zorlandık. Büyük ve ağır motosiklet olsa işimiz daha zor olurdu(motosikleti kaldırırken içinden geçen buydu).
Motosikletin sağını solunu kontrol ettim. İlk fark ettiğim gidon hafif şekilde yamulmuştu. Onun dışında küçük bir iki çizik dışında görünürde bir şey yoktu.
Motosikletin üzerinde stok lastikler vardı. Yol tutuşu çok zayıftı. Daha iyi bir lastik takmadığım için hayıflandım. Daha iyi bir lastik olsa idi bu kadar erimiş ve bozulmuş asfaltta gene de tutar mıydı bilemiyorum. Bir miktar moral bozukluğu ile yola devam etik. Aslında Isparta da bir miktar vakit geçirmeyi planlamıştım. Kaza nedeniyle biraz vakit kaybettiğimiz için sadece şehir merkezine yakın Gölcük Tabiat Parkına uğradık. 1387 m yükseltide ki Gölcük gölü, göller yöresindeki tek krater(volkanik) karakterli gölüdür. Dinlenmek için harika bir yer. Bura da biraz dinlenip kendime geliyorum.
Gölcük Krater Gölü-Isparta:





Isparta da daha fazla oyalanmadan Burdur'a doğru yola koyuluyoruz. Sırada Burdur gölü var. Burdur gölüne varana kadar sadece benzin almak için mola veriyoruz. Burdur'a vardığımızda soluğu gölün kıyısında alıyoruz. Burdur gölü de bu bölgedeki diğer göller gibi(Gölcük gölü dışında)tektonik ve karstik kökenli. Bölgedeki göller ortalama 7-8 m derinliklere sahiptir. Fakat Burdur gölü 50 m derinliği ile diğerlerinden ayrılıyor. Fotoğraf çekip bir süre dinleniyoruz.
Burdur Gölü:







Burdur dan ayrılıp bugün ki nihai hedefimiz olan Salda gölüne doğru yol alıyoruz. Ana yoldan ayrılıp köy yollarından sürüyoruz. Yer yer bozulmuş olan ve kırsalın içinde akıp giden sanki başka bir zamana ait bu yollar beni kendine bağlıyor. Yeşilova ilçesine yaklaştığımızda burnuma hoş bir lavanta kokusu geliyor. Kokuyu takip edip yoldan ayrılıyoruz ve bir lavanta tarlasının içinde buluyoruz kendimizi. Burada ki lavanta tarlası Isparta da olanlar kadar görkemli değil. Aslında planımda Isparta da olan tarlaları görmekte vardı. Akşam Salda da kamp kurmaya niyetli olduğumuz için vakit kaybı olmasın diye vazgeçmiştik gitmeye. Yol üzerinde ki bu küçük tarlanın hoş kokusu eşliğinde içtiğim bir bardak çay yorgunluğuma iyi geliyor.







Kısa bir sürüşten sonra Salda gölü, büyüleyici manzarası ile karşımıza çıkıyor. Gölün etrafından dolanan yoldan ilerleyip manzaranın en hoşumuza giden noktasında duruyoruz. 14 yıl önce öğrencilik yıllarımda Salda ya gelme fırsatım olmuştu. O gün hafızama kazınan manzaraya yeniden tanık olmak benim için bir dost buluşması gibi oldu. O günden bu güne değişen en önemli durum etrafındaki kalabalık olmuş. Gölün çevresinde yapılaşma ile ilgili tartışmaların olduğu bu günlerde umudum odur ki; bir 14 yıl sonrada gelmeye fırsatım olursa Salda gölünü olduğu gibi bozulmadan görebileyim.





Güneş batmadan ilçe merkezine dönüp akşam yemeği için alış veriş yapıyoruz. Kamp için uygun yer bakmak için gölün etrafında bir kaç noktada girip çıkıyoruz. Hem motosiklet ile gölün yakınına inmek hemde kalabalıktan uzak kalacağımız bir yer bulduktan sonra çadırları kurup kendimizi suya atıyoruz. Akşam saatleri olduğu için  su oldukça serindi. Kısa süre suya girip çıkmak beni kendime getiriyor. Karnımızı doyurup çay eşliğinde sohbet ediyoruz. Kendimi yorgun hissediyorum. Erkenden çadırıma çekilip uykuya dalıyorum. Her zaman olduğu gibi gün doğumu ile birlikte uyanıyorum. Tan vakti, güneş ışınları ile birlikte göl yüzeyi bakır renginde, havada serin bir esinti var. Göl kıyısında kısa bir yürüş yapıp çadırları kurduğumuz yere geri dönüyorum. Kardeşi uyandırıp hızlıca toparlanıyoruz. Yola çıktığımız da saat sekize geliyordu. Denizli'ye doğru yol almaya başladık. 1 Saatlik sürüşten sonra Serinhisar civarında yol kenarında gölge ve çeşme bulunca kahvaltı molası için durduk.



Kahvaltı yaparken çok acele etmiyoruz. Kahvaltı ve çay sohbetimiz 1 saat kadar sürüyor.
Bu gün ilk durağımız Pamukkale travertenleri olacak. Denizli merkezi hızlıca geçip öğleden önce Pamukkale' ye ulaşıyoruz. Tahminimden çok kalabalık. İçeriye girer girmez, önce çokça merak ettiğim travertenlerin yanı başına gidip dokunuyorum. Dokunuyorum diyorum çünkü fotoğraflarını çokça gördüm, benim için yeni olan dokunmak ve teneffüs etmekti.

Bütün yamacı kaplayan, özellikle basamaklı yapısı ile dikkat çeken bu kalsiyum-karbonat çökelleri çok büyüleyici. Ama benim için daha büyüleyici olan traverten yamaçlarının gerisinde kurulmuş Hiyerapolis antik kenti kalıntıları oldu. Yamaçta hala önemli kısmı ayakta olan antik tiyatro görülmeye değerdi.









Ayağımda botlar, elimde kask ve sırt çantası ile öğle sıcağında rahatsız olmaya başlıyorum. Artık yürümeye takatim kalmıyor. Biraz dinlendikten sonra motosikletleri park ettiğimiz yere dönüyoruz. Motosikletimizin yeterince bagaj alanı olmadığı için ekipmanlar elimizde kalıyor. Yürüyerek gezilecek yerler, özellikle ayagimda ki botlar ile birlikte bazen eziyete dönüşebiliyor. Motosiklet botu tercihlerinde bu durumda göz önün de bulundurmam gerekiyor.

Pamukkale den sonra hedefimiz Kapıdağ yarım adasına(Erdek) ulaşmak. Önümüzde 400 km den fazla yol var. Oyalanmadan yola koyuluyoruz. Denizli den Manisa'ya doğru ilerledikçe sıcaklık ve nem de artıyor. Alaşehir ve Akhisar arası erimiş asfalt oldukça fazlaydı. Birde erimiş asfalt üzerine serpilmiş kumlar yolu daha korkulu hale getirdi.
Akhisar dan sonra bilindik düzgün yollardan ilerlemeye devam ettik. Yakıt ve Yemek molası dışında durmuyoruz.



Yol tahminimizden uzun sürdü. Akşam saatleri yaklaştıkça yolda rüzgarda şiddetini artırmıştı. Yolculuğumuzun 4. günü belirlediğimiz günlük 300-350 km limiti aşmış 600 km civarı yol yaptık. Rüzgarın etkisi ile yorgunluğumuz katlanmıştı. Erdek'e vardığımızda güneş batmak üzereydi. Kardeşim Ömer isyan halindeydi ve biran önce bir yerde kamp kuralım derdindeydi. Aklımda yarımadanın güzel koylarından birinde kamp kurmak vardı. Biz yorgunuz ve karanlık çökmek üzereydi. İlçe merkezinden çıktıktan sonra bulduğumuz ilk kumsala çadırlarımız kurduk. Bu arada güneşin son kızıllığı da ufuktan kayboldu.



Çadırları kurduktan sonra bir yandan yemek hazırlıyor bir yandan sohbet ediyoruz. Ömer hala isyan ediyor; "-Zorumuz neydi bu kadar yol geldik. -Bizim küçük motorlar ile 300 km den sonra işkence ya. -Bir daha öldürseler küçük motosikletle aynı günde bu kadar yol gitmem ya...

Ben de yoruldum ama pekte şikayetçi değilim. Önceden de epey uzun yolculuklar yaptım. Hem alışığım hemde biraz daha sabırlıyım. Ömer hayıflandıkça ben gülüyorum.

Oturmaya ve konuşmaya takatimiz kalmayınca kendimizi çadırlara atıyoruz. Yorucu bir günden sonra uzanmak ne kadarda güzel. Biri sanki fişimi çekmiş aniden uykuya dalıyorum.

Sabah erkenden uyanıyorum. Hava serin uyku tulumundan çıkmak istemiyorum. Bir süre oyalandıktan sonra çadırdan çıkıp şöyle etrafı inceliyorum. Deniz durgun, etraf sessiz...


Ömer de uyanınca hızlıca toparlanıp erken saatte yola düşüyoruz. Yarım adanın çevresin yaklaşık 100 km. 2015 yılında da gelmiştim. Güzel manzaraları ile bu yol beni büyülemişti. Tekrardan bu yolda olmakla çok mutluyum. Erken saatte yola çıktığımız için yol neredeyse bomboştu. Manzaralar o kadar güzel ki sürekli durup fotoğraf çekiyoruz.














Yarım ada etrafında ki yolculuğumuz sonlarına doğru manzara eşliğinde kahvaltı yapıyoruz. Saat 11:00 gibi Yarımada etrafımızdaki turu bitirip Bandırma üzerinden Trilye' ye geçiyoruz. Biraz zeytin ve zeytinyağı alıyoruz. Daha önce iki kez Trilye' ye gelmiştim bu nedenle burada fazla oyalamıyoruz ve yola koyuluyoruz. Trilye den sonra hiç mola vermedik Orhangazi den Yalova ya geçip kendimizi Topcular-Eskihsar feribotuna atıyoruz. Martı sesleri eşliğinde oturduğum banktan mavi denizi izliyorum.


Feribottan indikten sonra Ömer ile vedalaşıp evlerimizin yolunu tutuyoruz. Yolculukların en güzel taraflarından biri de başladığın yere sağ salim geri dönebilmektir. Motosikleti evin önüne park edip söyle bir etrafından dönüp sonra hafif uzaklaşıp bakıyorum. Güzel yolculuktu.



5 gün süren yolculuğumuzda toplamda 1750 km yol yaptık. Ortalama 100/2,28 lt Yakıt tükettik. Yakıt konusunda motosikletler imiz bizi ziyadesi ile memnun etti.

GEZİ SONRASI BİRKAÇ DEĞERLENDİRME:

1- Hem cc olarak hemde ebat olarak küçük (Commuter, scooter veya naked)motosikletler kullanıyorum. Yılda 1 en fazla 2 kez uzun yola çıkıyorum. Bu nedenle motosiklet üzerine sadece uzun yolda ekleyebileceğim tak-çıkar ekipmanlar eklemeliyim. (Kolay takılıp çıkarılabilecek üniversal siperlik, soft yan çanta yada kuyruk çantası ve sele minderi gibi ekipmanlar) Günlük kullanımda kesinlikle topcase, yan çanta, uzun siperlik v.b aksesuarları kullanmıyorum, hoşuma gitmiyor bu nedenle kolay takılıp çıkartılabilir aynı zamanda üniversal aksesuarlara yönelmem gerekiyor.

2- Bütün gezileri yazın temmuz ya da ağustos aylarında yapıyorum. Ekipman tercihinde özellikle bot ve mont tercihinde iyi hava alabilen ve yürürken çok zorlamayan ürünler tercih etmeliyim.

3- Yolcukta taşıdığım malzemeleri mümkün olduğunca hem ağırlık hemde ebat olarak azaltmam gerekiyor. Daha az kıyafet, daha hafif küçük kamp malzemeleri, çok amaçlı ve küçük avadanlık ve az yer kaplayan lastik tamir kiti.(Simdi ye kadar 2-3 kg pompa taşıyordum)

4- Belli tema çerçevesinde gezmek hoşuma gitti(bu seneki tema gölleri görmekti)Gezilerimi tematik olarak planlamaya gayret edeceğim.


Hiç yorum yok:

TVS JUPİTER 110 BAKIM İŞLERİ

  4 ay önce satın aldığım ve severek kullandığım Tvs Jupiter 110 scoterim 3 bin km ulaştı. Kendi işini mümkünse kendi yapmayı seven biri ola...