03 Ekim 2020

BATI KARADENİZ KIYILARI(4-7 AĞUSTOS 2020)

 

Gezi defterime bir yıl aradan sonra geri döndüm. gönül ister ki ayda bir, üç ayda bir ya da altı ayda bir döneyim. Efendim hayat koşturmacası, yaşamak için bir miktar kölelik, biraz covid19 süreci, beni yılda bir buluşturuyor kendim ve güncem ile. Gerçeği söylemek gerekirse Korona süreci bir gereceği yüzüme çarpmış bulunuyor. Zira korona tedbirleri kapsamında kısıtlanan yaşamlarımız bende olağan üstü değişiklik yapmadı. Normal saydığım yaşamım, zorunlu ve tedbirli dönemle pek farkı yokmuş. 

Bu yıl biraz gecikmeli olarak ağustos ayının ilk haftasını yola çıkmak için kararlaştırdık, birader ile. Normalde Ege kıyılarına yolculuk planlıyordum fakat son anda, nedeninden pek emin olmasam da memleketin kuzey kıyılarına yöneldim. Sanırım biraz kalabalıktan, biraz da sıcaktan kaçmak için ege kıyılarına gitmekten vazgeçtim.

 Rota olarak; Safranbolu, Sinop,  Ayancık, İnebolu, Cide, Amasra ve sonra dönüş olarak belirlendi. Aslında Bu rotayı daha önce kısmen geçmiştim. Daha önce geçmediğim İnebolu-Amasra arası, rotanın en merak ettiğim kısmıydı.

Gezi Rotası( Her günün rotası ayrı renkte gösterildi)

1.GÜN( 04/08/2020)
Sabah uyandığımda saat 05:30 geçiyordu. Aslında 5'te uyanmak için alarm kurmuştum ama yorgunluktan uyanamadım. Telaşla yataktan fırlayıp, hızla giyindim. Sanırım 15 dk da evden çıktım. Bir önceki akşam tüm hazırlıkları yapmış ve motosikleti yüklemiştim. Sabah hiç uğraşmadan marşa bastığım gibi yola düştüm. Caddeler ve yollar sakin, hava serin, gök yüzü gün doğumundan önceki hafif mavimsi rengini almış. Yolculuk için en sevdiğim anlar.

Saat 06:00' da Dilovası Otoban gişelerinde Ömer ile buluşuyoruz. O benden önce gelmiş bekliyordu. Vakit kaybetmeden yola düştük. Montun altına polar giymeme rağmen bir miktar üşüyorum. Otoyolda vakit kaybetmek istemiyoruz, biraz hızlıca yol alıp ilk molayı Sakarya da veriyoruz. Kahvaltı yapıp tekrar yola düşüyoruz. İkinci molayı Bolu Tüneline girmeden önce bir dinlenme tesisinde veriyoruz. Kahve İçince üzerimde geceden kalma yorgunluğu atıyorum. Keyfim yerinde.
Kahve molasından sonra yola düşüyoruz. Bolu tünelini ve Bolu'yu mola vermeden geçiyoruz. Otobanda görülecek bir şey yok, motosikletleri bazen limitlerinde bazen limitleri biraz zorlayarak kullanıyoruz. Küçük hacimli olmalarına rağmen motosikletlerin gidişi tatmin edici. Bolu dan sonra rüzgar bir miktar şiddetini arttırdı ama rahatsız etmiyor. Kullandığım kulaklık tıkaçları rüzgar sesini önemli ölçüde filtreliyor, kendimi rahat hissediyor. Vakit konusunda sıkıntımız olmadığı için arada uzunca bir mola veriyoruz. 
Gerede den sonra, Eskipazar-Karabük yoluna sapıp yönümüzü kuzeye dönüyoruz. Nispeten geniş bir vadi içerisinde ilerlerken rüzgar azalıyor, yerini sıcak ve basık bir havaya bırakıyor. Etrafımızdaki tepeler yer yer seyrek çalılar ile kaplı. Karadeniz dağlarının bu güneye bakan yamaçları biraz bozkır özelliği gösteriyor.
Öğleden Sonra bugün ki hedefimiz olan Safranbolu ya ulaşıyoruz. Daha önce yer ayırttığımız öğretmen evini bulmak için trafik ve daracık sokaklar ile bir miktar cebelleştikten sonra hedefimize varıyoruz. Safranbolu öğretmen evi Küçük ve hoş tarihi bina. Butik otel görünümünde olan öğretmen evini beğeniyoruz.


Bir süre dinlendikten sonra, tekrar motorlara binip Safranbolu'nun eski çarşısına iniyoruz. Önce bilindik bir mekanda oturup karnımızı doyuruyoruz. Hava oldukça sıcak çarşıya bir bakıyoruz ama çarşıyı gezme işini akşama bırakıyoruz.
Şehir merkezine 15-20 km kadar mesafede olan Tokatlı kanyonu seyir alanı olan cam terasa doğru yola çıkıyoruz. Cam terası pek merak etmiyorum ama kanyonu da görmeden buralardan gitmeyeyim diyorum.. Cam terasa yaklaştıkça artan araba sayısı bana gereksiz bir kalabalığa doğru gittiğimizi gösteriyor. Hislerim beni yanıltmıyor. Acayip bir kalabalık cam teras üzerinde fotoğraf çekme yarışında. Şu insan tipine çok şaşırıyorum; hızla geliyor, bir kaç saniye de olsa çevresine hiç bakmadan bilindik pozunu veriyor ve çekip gidiyor. Görmek istediğini görmeden gidiyor. Biz de kalabalık ile birlikte terasa çıkıyoruz (kişi başı 7 tl ücreti var). İnsanlar, öz çekim çubukları, telefonlar arasından geçip terasın ucuna kadar gelip kanyon vadiye bakıyoruz. İtiraf etmeliyim ki buraya geldiğim için pişman oluyorum. Kanyon manzarası beni fazla etkilemiyor.

Kanyon vadiler; yamaçlarının basamaklı olması ile diğer vadi türlerinden ayrılırlar. Tokatlı kanyonun gördüğümüz kısmı çalı ve ağaçlar ile kaplı bu durum kanyonun net görünmesini engelliyor. Ayrıca kanyon cam terastan değil, geride ki otoparkta daha iyi görünüyor. Kanyonun içinde yürüyüş yolu var, buraya gelinecekse yürümek için gelinebilir. 

Kanyondan sonra 15 km kadar çok keyifli yollardan ve köylerin arasından geçerek Bulak(mencilis) Mağarasına geliyoruz. Girişte ücret ödeyip mağaraya çıkan basamakları tırmanıyoruz. Yaklaşık 150 basamak var. Kan ter içinde mağara girişine geliyoruz. İçeride rehber eşliğinde hareket eden kalabalığı biraz uzaktan takip ediyoruz. Mağaranın içi serin ve nemli onca yorgunluktan sonra serinlik iyi geliyor. Mağaralar oluşum olarak birbirlerine benzerler. Karstik(kireç taşı, jips, kaya tuzu) arazilerde yaygındır. Bu yer altı boşlukları, suyun taşları eriterek aşındırma maharetiyle oluşuyor. Benim en çok merak ettiğim suyun içindeki kireç birikimi ile oluşan sarkıt, dikit ve sütunlar. Bu coğrafi oluşumları yerinde görüp inceliyorum. 


Mağaradan ayrıldıktan sonra, daha kısa bir yoldan şehir merkezine gelip, motosikletleri kaldığımız öğretmen evine bırakıyoruz. Yürüyerek şehri keşfetme ve şehri tepeden gören bir konuma kadar çıkmaya karar veriyoruz. Daracık taş sokaklardan yürüyoruz. Bazen navigasyon bazen de sorarak ilerliyoruz. Şehrin bu kısmında evler daha eski ve bir kısmı restore edilmemiş. Daracık sokaklar son derece sakin. Evlerinin önünde oturmuş insanlar sohbet ediyor. Safranbolu'nun bu kısmı en çok ilgimi çeken bölümü oluyor. Bir şehri gerçekten tanınmak için ara sokaklarında dolaşmak gerekiyor sanırım.


Uzunca bir yokuş tırmandıktan sonra Hıdırlık Tepesi denilen yere çıkıyoruz. 
Tepeye vardığımızda karanlıkta çökmüş oldu. Tepeden Safranbolu'nun gece görüntüsüne tanık olduk. Çok yorucu olsa da tepeden görünen manzara güzel. 

Hıdırlık tepesinden inip eski çarşının içinden geçiyoruz. Tarihi çarşı çok kalabalık, salgın nedeniyle burada fazla oyalanmıyoruz. Yürüyerek konakladığımız öğretmen evine dönüyoruz.Son aylarda bu kadar yürüdüğümü hatırlamıyorum. 
2.GÜN( 05/08/2020)
Sabah erken uyanıyoruz. Bu gün  dağ yollarından geçeceğiz. Bu nedenle zamanı iyi kullanmak niyetindeyiz. Sabah 7 de hızlıca hazırlanıp yola çıkıyoruz. Erken saatlerde ortalık epeyce sakin, hafif bir rüzgar esiyor, üzerimde biraz yorgunluk var. Bir saat kadar yolculuktan sonra önce yakıt almak için duruyoruz. Birkaç kilometre sonra Kastamonu'nun Araç ilçesinde kahvaltı için duruyoruz. 

Kahvaltı molasından sonra kendimi daha dinç hissediyorum. Tekrar yola düşüyoruz. Güneş yükseliyor, hava gittikçe ısınıyor. Küre dağlarının güney yamaçlarını izle izleye ilerliyoruz. Yer yer durup fotoğraf çekiyoruz.

Sırası ile Kastamonu, Taşköprü ve Hanönü'nü geçiyoruz. Öğle saatlerinde Ayancık yol ayrımına ulaşıyoruz. Bu noktadan itibaren yönümüzü kuzeye çevirip hareket ediyoruz. Geniş ovadan ayrılıp, vadi içinde yol alıyoruz. Yolun bundan sonrası biraz zorlu olacak gibi, öncesinde iyice dinlenmek için yol kenarında bir çeşme başında mola veriyoruz.

Moladan sonra, dağların arasından kıvrılan yoldan ilerlemeye başladık. Yükselti arttıkça serin rüzgar esmeye başladı. Yolculuğun bu faslı bitmesin diye yavaş sürüyoruz. Yol üzerinde Akgöl tabelasına sapıp 10 km kadar tamamen toprak yoldan ilerliyoruz. Motosikletlerimiz için çokta kolay olmayan yol nedeni ile temkinli sürüyoruz. Akgölü tepeden gören bir noktada durup manzarayı seyrediyoruz. Vadiden esen rüzgar orman kokularını bize doğru getiriyor.
Bulunduğumuz noktadan göl manzarası bize yetiyor. Daha fazla ilerlemiyoruz. Gölden sonra İnaltı mağarası var. Ne vaktimiz nede motosikletlerimiz uygun. Fazla zorlamıyoruz. Uzun yolculuklarda gereğinden fazla zorlamanın acısı sizden yada motosikletinizden mutlaka çıkıyor. tecrübe ile sabittir.
Tekrar ana yola dönüp, devam ediyoruz. yolculuğumuz harika manzaralar eşliğinde devam ediyor. Küre dağları sen harika bir yersin!
Sinop-Erfelek'e yaklaştıkça yol tanıdık geliyor. Yolun bu kısmından temmuz 2016'da da geçmiştim. İlerledikçe  sarıp tekrar oynatılan film gibi geliyor bana.  -Aaa buradan geçmiştim. -Bak şu çeşme hala duruyor.- Şu köyden de geçmiştim. -Yol burada çok bozuktu demek tamir etmişler. 
-Şurada akan bir su vardı, durup başında yemek yemiştim demek kurumuş..

Bol 
Bol virajlı orman yollarını aşıp Erfelek şelalelerine  ulaştık. Bir dizi irili ufaklı şelaleden oluşuyor. Aynı zamanda zorlu bir yürüyüş ve tırmanış parkuru var. Fakat buraya Ağustos ayında uğramak yanlış oldu. gereksiz bir kalabalık, mangal dumanları, sürekli kendilerini fotoğraflayan insanlar... Şelaleye şöyle bir selam verip ve hemen oradan ayrılıyoruz. 
Tempolu bir sürüşten sonra akşam üstü saat beş gibi Sinop'a ulaşıyoruz. Sinop daha önce gördüğüm için şehri merkezine uğramıyoruz. Doğruca Hamsilos koyuna doğru hareket ediyoruz. Biraz gezindikten sonra ağaçların arasında bir kamp noktası belirliyoruz. 
Ben çadırları kurarken, Ömer su ve yiyecek almak için kamp yerinden ayrılıyor.
Yemekten önce koyda biraz yüzüp serinliyoruz. Su yorgunluğumuzu hafifletiyor. Burası tahminimden kalabalık ve maalesef insanımızın ayağının değdiği her yer gibi burasıda çöp içinde kalmış.
Karnımız doyurup cay içiyoruz. Kampta en güzel anlardır, akşam saatleri. Yalnızsanız arkanıza yaslanıp doğanın seslerini dinlersiniz, düşüncelere dalarsanız. Yanınızda dostlarınız varsa koyu sohbetler başlar, yolculuk üzerine.
3.GÜN( 06/08/2020)
Sabah erken uyanıyorum. Çadırdan çıkınca ilk fark ettiğim, gecenden epey çiğ düşmüş. çadırlarımız ve motosikletlerimiz epey ıslak görünüyor. Motosikleti kuruması için güneş gören bir noktaya taşımak için çalıştırmak istiyorum. Marşa basıyorum fakat motosiklet çalışmıyor. Bir kaç kez deniyorum  çalışmıyor. İlk aklıma gelen daha önce bağladığım usb şarj portunun aküyü zayıflatmış olma ihtimali. İkinci ihtimal olarak ta gece düşen çiğ yüzünden soketlerden birinin su almış olma ihtimali. 
Motosikleti güneş alan bir yere çektikten sonra, deniz kenarında biraz yürüyüşe çıkıyorum. Sabahın erken saatinde sahil bomboş. Sadece dalga sesi var. Bu sakin ve dingin ortam endişemi bir miktar azaltıyor ve ferahlıyorum.
Motosikletin başına gelip tekrar marşa basıyorum, gene çalışmıyor. Seleyi söküp sigortaları kontrol ediyorum herhangi bir sorun yok. Akü kutup başının hafif nemli olduğunu fark ediyorum. bezle kurulayıp tekrar marşa basıyorum ve  ilk seferde sorunsuz çalışıyor. Akü üzerindeki koruyucu plastik tam yerinde değil bu nedenle sanırım çiğ suları bir miktar aküye sızmış. Sorunu çözdükten sonra hızlıca toparlanıp yola düşüyoruz. Bu gün Sinop-Amasra arasındaki eski sahil yolunu geçmeyi planlıyoruz. Zaten gezinin nihai hedefi olan rotamız da tam olarak burasıydı.
Biraz gecikmeli de olsa Hamsilos koyundan Ayancık istikametinde doğru yöneliyoruz. Bir süre ilerledikten sonra virajlı yollar başlıyor. Hava çok sıcak ve nemli. Şose yollarda asfalt erimiş. Oldukça temkinli ve yavaş sürüyoruz. Ayancık'ta Kahvaltı molası verip bir süre dinleniyoruz.
Kahvaltıdan sonra tekrar yola düşüyoruz. Türkeli-Abana arasında, tamamen deniz kayısında ilerliyoruz. Asfalt erimeleri bu noktada giderek azalıyor. Tempomuzu bir miktar artırıyoruz. Çay içip dinlenmek için Abana civarında bir çeşme başında mola verip çay içiyoruz. 
Çok güzel bir dinlenme noktası olan bu çeşme başı da, yolculuk boyunca gördüğüm diğer çeşme başları, yol kenarı gölgeleri, dinlenme alanları gibi, çöp ve pislikten nasibini almış. İnsanın durup dinlenebileceği her yer pislik içinde. İnsanımız, cehaleti ve yozluğu oranında çevresine zarar veriyor. Çevresine, kültürüne ve yaşama karşı aşırı ahlaksız bir toplum kendini çok rahat hissediyor ve ben bundan korkuyorum.
Abana'dan sonra yollar tahminimden iyi durumdaydı. Asfalt erimeleri daha azdı. Yolun, özellikler İnebolu-Cide arası harikaydı. Bir tarafı mavi Karadeniz diğer tarafı yeşil Küre dağları ve arada kıvrılarak uzanan yol. Kah dinleniyor kah yola devam ediyoruz. Her viraj dönüşümüz ayrı bir manzara. Bazen daha bir kaç dakika motosiklet sürmeden yeni bir manzarayı izlemek için tekrardan duruyoruz. Hava nemli ve sıcak, özellikle durduğumuz zaman motosiklet kıyafetleri içerinde bunalıyoruz. Tekrar yola koyulduğumuzda bedenimize çarpan rüzgar ile serinliyoruz. Bu serinliği yitirmemek için bazı manzaraları fotoğraflamadan geçiyoruz.




Akşam üstü saat 19:00 gibi Cide'ye ulaşıyoruz. Cide'yi tepeden gören bir noktada durup dinleniyoruz. Akşam Amasra civarlarında kamp yapmak istiyorduk. Fakat sabah biraz gecikmemiz, yolun tahminimizden uzun sürmesi  ve özellikle de yorgun olduğumuz için kamp yapmaktan vaz geçip Amasra Uygulama otelinden yer ayırtıyoruz. Akşam kalacak yeri belirledikten sonra tekrardan yola düştük.
(Tepeden Cide'nin görünümü)
Cide'den Amasra'ya doğru harekete geçerken güneşte batmaya başladı. Yol, bazen tamamen gölgede kalan köylerden geçerken bazen de güneşin bütün kızıl ihtişamı ile aydınlattığı yerlerden geçiyordu.

Amasra'ya varmadan karanlık çökmüş oldu. Saat 21:00 civarı konaklayacağımız otele varıyoruz. Motosikletleri park edip eşyalarımızı odaya taşıyoruz. Karnımız epey aç. Hızlıca kıyafetleri değiştirip kendimizi sokağa atıyoruz. Kordon boyu bir süre yürüdükten sonra gözümüze kestirdiğimiz bir lokantada karnımızı doyuruyoruz.
Yemekten sonra oyalanmadan otele dönüyoruz. Yorgunuz ama keyfimiz yerinde. Bu gün geçtiğimiz kıyı yolu hayatımda unutamayacağım yollardan biri oldu. Düşünüyorum da; Karadeniz'in  kıyısı boyunca, Yıldız dağlarından Artvin' uzanan yol fantastik diyebileceğim bir rota. Manzarası, dağları, yakınlardaki kanyonları ve koyları ile harika bir rota. Her ne kadar da, rotanın Orta ve Doğu Karadeniz'in bir kısmına kadar(Sinop-Rize arası) çok fazla şehirleşmeye maruz kalmışsa da rotanın Batı Karadeniz kısmı hala doğallığını koruyor. Rotanın tamamı ehil insanlar tarafından planlanıp, doğru bir şekilde dinlenme, konaklama, rekreasyon alanları ve manzara izleme noktaları oluşturulabilir. Turizm açısından oldukça önemli bir girişim olacaktır.
Dünyada çokça örneği mevcut(route 66 gibi). 
4.GÜN( 07/08/2020)
Sabah dinlenmiş olarak uyanıyoruz. Kahvaltı yapıp hazırlanıyoruz. Bu gün yolculumuzun son günü. Önümüzde 450 km den fazla yol var. Önce Amasra'nın içinde biraz dolanıyoruz. Kale ve Kemere Köprüsü'nün olduğu kısma gidiyoruz. Burası Amasra'nın en görülesi yeridir. 








Amasra'dan ayrılıp tekrardan yola düşüyoruz. Dinlendiğim için dinç ve huzurluyum. Akıcı bir şekilde yol alıyoruz. Bartın merkezi geçip 30-35 km mesafedeki Güzelce Hisara gidiyoruz.
Burada Lav Sütunları var. Volkanik şekillerin güzel örneklerinden biri olan bu lav sütunları; bazaltik kayaların soğuması sonucu çatlayarak oluşurlar. Coğrafi açıdan son derece önemli bir oluşum. Bu volkanik oluşumu yakından görüp fotoğraflıyorum. 

Güzelce Hisar lav sütunlarından sonra herhangi bir yere uğramıyoruz. Devrek ve Mengen üzerinden dönüş yoluna geçiyoruz. Öğle saatlerinden sonra sıcaklık iyice bunaltmaya başlıyor. Batıya yaklaştıkça nem ve sıcaklık artıyor. Bazen bir ağaç gölgesinde, bazen petrolde ya da dinlenme tesisinde kısa molalar veriyoruz.



Saat 18:00 civarı Bolu'ya varıyoruz. Güneş yavaş yavaş batıdan eğik bir açı ile gelmeye başlıyor. Tam karşıdan göz hizasına gelen güneş beni çok rahatsız ediyor. Oldum olası bu durumdan rahatsız olmuşumdur. Yol üzerinde dinlenme tesisinde durup dinleniyoruz. Güneş tamamen batana kadar yola devam etmeyi düşünmüyoruz. Bir ağacın gölgesinde oturup cay demliyoruz. Güneş batana kadar bizde iyice dinlenmiş oluyoruz. Bu dinlenme alanı da yol boyunca diğer dinlenme alanları ile aynı durumdaydı. İnsanımız durduğu her yeri pervasızca kirletiyor. 

Bolu'dan sonra daha az mola veriyoruz. Sakarya 'ya yaklaştığımızda karanlık tamamen çökmüş oldu. Yolda epey trafik var. İzmit'e yaklaştığımızda trafik tamamen durmuş vaziyetteydi. Biz motosikletlerin avantajını kullanarak aralardan geçip devam ediyoruz. Dilovası'nda Ömer'den ayrılıp evin yolunu tutuyorum.


Akşam saat ona çeyrek kala eve ulaşıyorum. En güzel seyahatler sağ salim dönülenlerdir. Sorunsuz bir şekilde yolculuğum burada bitiyor. 4 günde 1500 km civarı yol yapmışım. Yol yorgunuyum ama keyfim yerinde. 

BİR KAÇ DEĞERLENDİRME:

- 4 günde toplamda 1483 km yol yapmışız. Motosiklet 100 km de ortalama 2.8 lt yakıt tüketmiş. 
-Bu yolculuk ile birlikte Karadeniz'e yaptığım 4. yolculuk oldu. Bundan sonraki gezi planlarına Bir süre Karadeniz kıyılarını dahil etmeyeceğim.
Suzuki gsxs 125 tahminimden daha az yordu. Sele konforu için Tucano Urbano sele minderi kullandım. Normalde seleden çok şikayetçiydim. Sele konforuna bu kadar etki etmesi beni şaşırttı. Yolculukta 2 suzuki arasında bariz konfor farkı oluştu.
-Bu yolculukta yanımızda taşıdığımız malzemeleri hem hafiflettik hem de azalttık. Tüm eşyalarımızı 40Lt sosis çantaya sığdırdık(Kamp malzemeleri, kıyafet, avadanlık, kamp sandalyesi). Her şeyi tek çantada taşımak çok kolay oldu fakat pratik olmadı. İhtiyaç duyduğumuz bir şeyi almak için sürekli söküp tekrar bağlamak zorunda kaldık. Maalesef motosikletlerimiz eşya bağlamak için uygun yerleri çok az ve Türkiye de taşıma aparatı ve aksesuarı bulunmuyor.
-Yolculukta bagaj konusu hep bir sorun olmuştur. Özellikle kamplı gezilerde taşınması gereken malzeme sayısı haliyle fazla oluyor. Yola çıkarken her şeyi düzgünce bağlayıp yola çıkıyoruz fakat yolda kamp için su, yiyecek almak gerekiyor bu malzemeleri bağlayacak yer bulamıyoruz. Bunun dışında; bir yerleri gezerken bazı ekipmanları motosikletin üzerinde bırakamayınca ele taşımak eziyete dönüşüyor. Sırf bu yüzden baz yerlerde durup gezmekten vaz geçip yola devam ettik. Önceki yıllarda scooter ile uzun yolculuklar yapmıştım. Bu sorunlar kolayca çözülmüştü. Motosikletimin bir uzun yol motosikleti olmadığının farkındayım ama bu güne kadar çantalı enduro yada touring motosiklet kullanmadım, kullanmayı da pek düşünmüyorum. Sorunları ve çözümleri küçük cc motosikletler üzerine ifade ediyorum.
-Suzukiler ile kamplı bir gezi yapmak istemiyorum. Kamp malzemeleri olmadan küçük bir sırt çantası seyahat için yetecektir.
-Bu yıl biraz da Covid salgını nedeni ile gezimiz Ağustos ayına sarktı. Önümüzdeki yıl mümkünse Ağustos ayına bırakmayı düşünmüyorum. Ağustos hem tatilcilerin artığı hem de bunaltıcı sıcakların fazla olduğu aydır. Mümkünse Haziran ya da Temmuz başında yolculuğa çıkmak daha isabetli olacaktır.












5 yorum:

Unknown dedi ki...

Harika bir yazı olmuş. Eline emeğine sağlık. Tam kitaplık

Ertuğrul Ortaç dedi ki...

Kısa ama tempolu seyahat olmuş. Detaylı anlatımınız sayesinde bilgilerimi güncelledim.

Ne yazık ki şu çöp mevzuu derin bir yaramız. Her yer aynı. Üstelik o çöp yığınlarinın yanına oturup mangal yapıyorlar, rahatsız olmuyorlar.

Suzukiler keyifli gidiyor olmalı, sevdiniz siz onları. Küçük motor ile yolculuk büyük özgürlük aslında. Lakin bir oñceki araçlarınızda bana göre göre çok güzeldi, özellikle şu çanta mevzuu bakımından biraz kısıtlı kaldınız.

Keyifle okudum yazınızı, devamını beklerim. Sevgiler, saygılar.

Motosiklet Gezileri dedi ki...

Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.
Küçük motosiklet benim yolculuk maceramın bir parçası. Mütevazi bir şekilde her yola ve her koşula uyum sağlıyorlar.
Suzukiler küçük ama keyifli motosikletlerdi. Yakın zamanda iki Suzuki'yi de sattık.
Suzukiler; kalite, performans, fren kabiliyeti ve renk gibi özellikler bakımından güzeldi. Fakat kullanım pratikliği, bagaj, bozuk yolda hakimiyet gibi konularda bana Honda cb125f motosikletimi arattı. Keyifli bir yıl geçirdik Suzuki ile.
Küçük motosikletlere olduğu kadarı, küçük ve basit scooterleri çok severim. Suzuki varken ikinci motor olarak SYM orbit 125 almıştım. Günlük ulaşım amacı ile aldığım ve günlük ulaşım dışında hiç bir beklentim olmayan bu scooter ile, sandığımdan çok daha keyifli günübirlik geziler yaptım, yapmaya da devam ediyorum.
Önümüzdeki zamanlarda gene commuter tarzı basit bir motosiklet edinmezsem, küçük scooterim ile uzun yola çıkmayı düşünüyorum. Bunu düşünmek bile beni heyecanlandırıyor.
Sizin ortaç.net ve yoldayız.biz de ki ve Tolga Büyüköner'in motorium.com da ki tüm yazıları okudum. Tecrübelerinizden faydalandım. Teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın.

Motosiklet Gezileri dedi ki...

Geç farkettim, kusura bakmayın. Çok Teşekkürler.

Unknown dedi ki...

Sizi yeni keşfettim gerçekten geziniz ve yazınız harika 2011 de bende aynı rotayı yapmıştım meginize sağlık tekerineze taa değmesin

İNÖNÜ YAYLASI GEZİSİ (13.04.2024)

13 Nisan Cumartesi günü scooter ile İnönü yaylasına çıkmak  için önceden plan yapmıştım. Ömer de bana eşlik edecekti ama son anda işi çıktığ...